20 Haziran 2007 Çarşamba

Hayat...!

Hayat böyledir işte bir iner bir çıkar.
Bu sözü bilmem kaçıncı kez okudum, duydum ve söyledim.
Aslında inen çıkan bir şey yok ortada. Kim söylemiş onu bile bilmiyorum. Benim bilmediğim gibi başkalarının da bildiğini sanmıyorum. Hayat sadece güzel ve çirkin şeylerle dolu. Her neyse saat sabahın beşi ve ben aklımda bin türlü düşüncelerle oturmuş garip bir resme bakarak bira içiyorum. Birden kendime iyi günler vaad etmek geldi içimden. Gelecek benimdir ve o güzel olacak diye düşünüyorum. Baktığım resimden çıkarttığım sonuç şu, yaşadığım dünyanın içinde herşeyin çok hızlı geliştiği. Hız insanları aşırı biçimde etkiliyor. Onları eğip büküyor ve insan olmaktan çıkartıp birer tüketici durumuna sokuyor. Zorluyor ve neredeyse tüketiyor sayıyorum. İçimden dayanın iyi günler göreceğiz demek geliyor. Cesaret her zaman ve her çağda gerekli. Kulağıma bir yerlerde çalınan melodiler geliyor. Kulak kabartıyorum. Sonra boşverip düşüncelerime geri dönüyorum.

Düşünmek öyle sanıldığı gibi herkese mahsus birşey değil. Düşünmeden yaşayanlar var. Hemde milyonlarca. Konuşup sadece kendini işitenler çoğunlukta. Sessizce yaşayıp çevresine önem vermek yerine gürültü içinde konuşup, bencilce davranır oldu insanlık.

Kendince yaşayıp, sessiz sakin ve meraklı davranmak unutuldu. Merak televizyonun verdiği magazin programları gibi algılanmakta ne yazık ki. Oysa insanlığı ilgilendiren ne kadar soru var ortada.

Kendince yaşayıp, sessiz, sakin ve merakla çevresine bakanlar yok değil. Üzüntüleri kendine saklayıp, sessizce düşen kar taneleri gibi yaşamaya çabalayanlara saygım sonsuz.

Aynı zamanna onlar, kendilerini aydınlatmakla kalmayıp çevrelerinide aydınlatırlar. Çoğu zaman iyilik getirirler. Tıpkı kiremitleri temizleyen yağmur gibi. Usanmadan bir güneş gibi parlarlar. Neşeli ve çocuk gibidirler.

Ehh onları bu kadar övmek yeter sanırım.

Birden resmin anlamı üzerine bir fikir geldi aklıma. Dilini çıkarmış birini görür gibi oldum resimde. Dil insanın en önemli uvzu. Dilini kaybeden insan ne kadar acı duyarsa resimdeki insanda dilini dışarıya sarkıtmış şekilde yüzündeki acı ifadesi onu anlatmakta. Kendimi kutlayıp, bir bira daha ısmarladım kendime.

Resmi bir kız arkadaşım çizmiş. Onu da tebrik edicem ama sabahın köründe ararsam deli diyeceğinden bu fikirden vazgeçtim hemen. Kız deyince beynimdeki hücrelerim ona yoğunlaştı hemen. Sıradan biri ama önemli biriymiş gibi davranması eğlenceli geliyor bana. Yaptığı işler ticari olmaktan öteye geçmediğini bildiği halde onlara sanatsal değerler katmaya çabalayan ve bu çabası taktire değer olsa bile çalıştığı işyerinin patronları tarafından şiddetle anlaşılmamak üzerine kurulu bir işi var. Aslında sanatçı yanı ile başka işler yapabilir ama dostlarını dinlemek gibi bir meziyeti henüz ele geçirememiş. Şeker kavanozuna ulaşmaya çabalayan sevimli bir kız çocuğu gibi. Ne acı insanların para kazanmak gibi bir işle uğraşırken birikimlerinin patronları tarafından hiçe sayılması. Tahammül edilir gibi değil. Ama arkadaşım tahammül ediyor. İçimden onu kutluyorum bu asil davranışları yüzünden

Mesela, birini görürsünüz, ansızın gözünüze takılır. Kumral saçları vardır, yemektesinizdir. Lokanta temiz ama alımlı değildir. Sıradan bir lokanta işte. Bildik şu işyerlerinin yanı başlarına konuşlanmış yerlerden hani. Yemek bitmiştir, sıra çay ve sigara keyfine gelmiştir. Keyifle sigaranızı içerken göz göze gelirsiniz. Takılırsınız, kendi gözlerinize gel buraya diyemezsiniz. Nefis bir biftek sonrası dişinizin arasına sıkışmış et parçasına takılan aklınız gibi, gözleriniz de takılır gördüğünüze. Kalkıp tanışmak yerine bakarsınız.

Tanışmak yerine bin türlü hayaller kurmaya bırakır sizi ben'iniz.

Hem yanınızdaki kadını da düşünmek zorundasınızdır. Yanınızdaki kadın iş yerinden bir arkadaşınız olmasına rağmen ona ne diyemezsiniz. Karşınızdaki de bunu bilmez ayrıca. Hem ona nedir bu durum. Bütün iş beyninizin içinde geçer.

Güzel midir, hayır güzel değildir, ama yine de bakarsınız. O da bakar size ilgi ilgiyi doğurduğundandır bu. Ama nasıl bir ilgi ve karşılığı nasıl olacak bir ilgi. Can alıcı soru eki nasıldır burada. Nasıl, evet nasıl. Kimin umurunda.

Sigara bitmiştir. Ayrılık vakti gelir gözlerinizin. İnat etse bile gözleriniz alır göz yuvalarınıza geri koyarsınız. Yarın belki karşılaşır gözleriniz, kim bilir belki. Kim bilebilir ki, ayrıca kimin umurunda.

Belki aşık olmuşunuzdur da kendinize itiraf edemiyorsunuzdur. Hadi kendinizi dinleyip cevap verin. Öylece durup düşünürsünüz.

Hissedersiniz ama açık açık yaşayamazsınız. Düşünürsünüz ama anlatamazsınız. Aman bunda ne var canım, söyler rahatlarsınız diye kaçamak bir cevap ile geçiştirmeye çalışmayın sakın. Dünyadaki tüm düşünceler açık açık söylenseydi belki uygarlığımız bundan kat kat daha ileride olurdu.

Halen düşüncelerinin azıcığını söyleyen insanlarla dolu hapisanelerimiz.

Dinlemek ve anlamak yerine yargılamak kolaylığını kullanan bir dünyada yaşamakta olduğunuzu unuttuysanız özenle hatırlatıyım isterseniz.

Düşüncelerimin arasına katil bıçağı gibi giren telefon sesi, beni rahatsız ettiği ile kalmayıp karşı komşumuda rahatsız etmiş olacak ki, telefonu elime aldığımda karşı pencereden sigarayı yakan çakmağın parıltısını gördüm. Çıkıp özür diyeyim diye düşündüm bir an. Ama telefondaki ses buna fırsat verecek cinsten değildi.

Ortacağ elbise modellerine meraklı, nefes almadan çeyrek dakika konuşma yeteneğine sahip, bıraksam sıfır numara traşla gezebilecek kadar çılgın, kulaklarına taktığı küpeleri ile beni deliye çeviren kız arkadışımın telefonda ki sesi beni ele geçirmişti bir kez. Nefes almak için durakladığı bir sırada saati sordum. Benim saatlerin ki bir sürü saatim var, pilleri bitmişti. Saati öğrenince sarsıldım. Bütün bir gece zırvalayarak düşünüp durduğumu acı ile hatırlamak hiç hoş olmadı. Niye aradığını ikince nefes molasında sorduğumda, kahvaltıya gelmek istediğini söyledi. İnleyerek gel diyebildim. Tükenmiştim.

Evde kahvaltılık olmadığını ekledim. Son sözlerim beni biraz rahatlattığı sandığım sırada olur alır gelirim cevabı ile bir kez daha yıkıldım. Hayır gelme desem başıma gelecekleri saniyenin onda biri gibi kısa bir sürede düşününce vazgeçtim.

Telefonu kapatır kapatmaz, biramın son kalan kısmını bir dikişte bitirip sızma umuduyla kanepeye yönelip uzandım. Düşüncelerimin duraksadığı bir anı kollayıp uyudum.

yirmi mayıs bindokuzyüzdoksan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder