5 Aralık 2013 Perşembe

İğnenin Ucundaki Ölüm

Hey...

    Öğren
      Bir bedenin kaç paraya satın alındığını.

Gör
     Bir iğnenin ucundaki ölümü.
     Gencecik bir bedene kanat gerip sınırsızca uçtuğunu.
     Bembeyaz düşlerde kör karanlığı.
     Bir yudumda sarhoşluğu.

Ve
    Düştüğü yerin acımasızca toprak olduğunu.

7 Ekim 2013 Pazartesi

elektronik posta adresi kontrol

Bir eposta adresini var mı yok diye kontrol etmek istediğinizde bu hizmeti başarı ile veren sade, kullanışlı ve hızlı bir site olan verify-email ayrıca bilgisayarınıza indirip kullanabileceğiniz program desteği de vermektedir.
Açık adres : http://verify-email.org

24 Eylül 2013 Salı

PHP session hatası

"Cannot send session cache limiter" hatası localhost üzerinde çalışırken (kısmen uzak sunucu üzerinde) çoğumuzun başına gelmiştir.

Öncelikle, BOM UTF-8 dil seçeneği uygulanmaya başladığında ortaya çıkmış ve sayfa dili kodlamasının UTF-8 olduğunu gösteren bir işarettir.

BOM işareti sayfanın en üstünde yer alan şöyle bir işaretlerden oluşur:  ï»¿.
PHP de session kullanıldığında sayfanın başında BOM işaretlerini algılar ve bu işaretlerden dolayı "Cannot send session cache limiter" hatası verir.

Bu hatanın birçok çeşidi var ve fakat ben çeşitleri üzerine değil nasıl çözeceğimiz üzerine yaptığımı yazacağım.

1) öncelikle kodlama ayarlarını düzenleyen bir metin editörü bulup indirmeniz gerekir, birçok ücretsiz metin editörleri bu ayarı kullanır. Ben Notepad++ kullanıyorum ve tavsiye ederim. İndirmek için URL (programı severseniz yardımda bulunmayı unutmayın)

2) hata veren uygulama sayfanızı Notepad++ üzerinde açın

3) kodlama menüsünden UTF-8 kodlama (BOM'suz) komutu verin ardından sayfanızı kaydedin
hepsi bu kadar.

17 Eylül 2013 Salı

Javascrip : String.substr() metodu


String.substr(start, length)

Javascript kullanımında  substring() metodu.
substr() iki değişken değer alır:
start: başlangıç değeri, eksi (-) değerlerde içerebilir.
length: karakter sayısının uzunluk değişkeni. (bu değer dizinin başlangıç değerinden sonuna kadar olan sayıdan fazla olamaz, olduğunda başlangıç değerinden son karakter sayısına kadar olan karakter dönüşü olacaktır, boş bırakıldığında başlangıç değerinden sonuna kadar olan karakterleri döndürür)
Aşağıdaki örneklere bakarak metodun nasıl çalıştığını görebilirsiniz
var string = "1234567890";  
Length değeri olmaksızın
string.substr(7); // sonuç 890  
İlk karakter ve uzunluk değer içerdiğinde
string.substr(0, 2); // sonuç 12  
İstenen değerin eksi (-) ile elde edilme metodu
string.substr(-2); // sonuç 90
Başlangıç ve uzunluk değer içerdiğinde
string.substr(3, 4); // sonuç 4567
Uzunluk abartılı verildiğinde ( toplam sayıdan fazla olduğunda), örnekte göründüğü gibi sonuç sadece kalan karakter yani 4 karakter uzunluğunda geri döner
string.substr(6, 20); // sonuç 7890
Başlangıç değeri eksi (-) değer içerdiğinde
string.substr(-4, 2); // sonuç 78

15 Ağustos 2013 Perşembe

Google CSS ile font kullanımı

Google 'ın ücretsiz olarak sunduğu Webmaster ların işini kolaylaştıran CSS ile font kullanımı sağlıyor.
Bilgi için http://www.google.com/fonts#AboutPlace:about linkini inceleyebilirsiniz.
622 font ailesini CSS ile basit kullanıma sunuyor.
Font listesine erişmek için http://www.google.com/fonts linkini kullanabilirsiniz.

Seçeceğiniz font/fontları Add to Collection butonu ile tanımlıyorsunuz. Ardından Font Seçim listesinin sağ kısmında Use adlı butona tıklıyorsunuz.
Size üç seçenek sunuyor
  • Standard : direk html sayfanıza eklemek için.
  • @import : css dosyanıza eklemek için
  • Javascript : javascript kullanımı için

Standart kullanımı için örnek:
Seçmiş oldugunuz linki <head> .... </head> etiketleri arasına yapıştırın:
<link href='http://fonts.googleapis.com/css?family=Grand+Hotel&subset=latin,latin-ext,cyrillic' rel='stylesheet' type='text/css'>
Css dosyanıza:
.data-01{
    font-family: 'Grand Hotel'; ; 
}
html sayfanızın içinde kullanmak için:
<p class="data-01">Google font api- www.duruajans.com</p>
Demo için URL: http://www.duruajans.com/google_fonts/

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Cufon

Cufon, web sayfalarında istediğimiz fontları kullanmamıza kolaylaştıran ve sayfalarınıza tasarım açısındak şık görünüm sağlayan bir teknik.
Cufon sayesende hoşumuza giden fontları ufak bir işlem ile web sayfalarınıza uygulayabilirsiniz.

Cufon Kullanımı

1) Cufon’un temelini oluşturan Javascript dosyasını (cufon-yui.js) http://cufon.shoqolate.com/js/cufon-yui.js adresinden indirebilirsiniz.

2) Kullanacağınız fontları kendiniz script haline döndürecekseniz http://cufon.shoqolate.com/generate/ adresinden aşağıda bulunan resimlerlerdeki ayarları kullanarak fontunuzun scriptini oluşturabilirsiniz
 




3) veya http://www.cufonfonts.com/tr adresinden font seçip, scriplerini indirebilirsiniz.

4) sayfanızda kullanmak için Örnek:

 <head></head> tagları arasına
<script type="text/javascript" src="js/cufon-yui.js"></script>
<script type="text/javascript" src="js/örnek.font.js"></script>

<body> </body> tagları arasına
<script type="text/javascript">
Cufon.replace('#org4', {fontFamily : "örnek font ismi",fontSize: "24px",textShadow: '#FFF 1px 1px',color:'#069'});
</script>
<p>Örnek font ismi 24px:</p><span id="org4">Duruajans Cufon Kullanımı</span>
şeklinde kullanabilirsiniz.

5) Demo kullanımı için http://www.duruajans.com/cufont/  linkini ziyaret edebilirsiniz.

23 Temmuz 2013 Salı

Photoshop - Piksel boyutları ve basılan görüntü çözünürlüğü

Piksel boyutları bir görüntünün genişlik ve yüksekliğinin toplam piksel sayısını ölçer. Çözünürlük, bitmap görüntüsündeki en ince ayrıntıdır ve inç başına piksel cinsinden (ppi) ölçülür. İnç başına ne kadar çok piksel varsa, çözünürlük o kadar yüksek olur. Genel olarak daha yüksek çözünürlüğü olan bir görüntü daha iyi basılı görüntü kalitesi sağlar.


72 ppi ve 300 ppi değerinde aynı görüntü; iç metin yakınlaştırma oranı %200
Görüntü yeniden örneklenmedikçe (bkz. Yeniden Örnekleme), görüntü verisi miktarı yazdırma boyutlarını veya çözünürlüğü değiştirdiğinizde aynı kalır. Örneğin, bir dosyanın çözünürlüğünü değiştirirseniz, genişliği ve boyu da aynı görüntü verisi miktarını koruyacak şekilde değişir.
Photoshop'ta Görüntü Boyutu iletişim kutusunda görüntü boyutuyla çözünürlük arasındaki ilişkiyi görebilirsiniz (Görüntü > Görüntü Boyutu'nu seçin). Fotoğrafınızdaki görüntü verisi miktarını değiştirmek istemiyorsanız, Görüntüyü Yeniden Örnekle seçimini kaldırın. Daha sonra genişliği, yüksekliği veya çözünürlüğü değiştirin. Bir değeri değiştirdiğinizde diğer iki değer de buna bağlı olarak değişir. Görüntüyü Yeniden Örnekle seçeneği belirlenmiş durumdayken görüntünün çözünürlüğünü, genişliğini ve yüksekliğini yazdırma veya ekran ihtiyaçlarınıza uyacak şekilde değiştirebilirsiniz.


Piksel boyutları, belgenin (çıktı) boyutunun çözünürlük çarpımına eşittir.
A.
Orijinal boyutlar ve çözünürlük
B.
Piksel boyutlarını değiştirmeden çözünürlüğü azaltma (yeniden örnekleme yok)
C.
Belge boyutuyla aynı ölçüde çözünürlüğü azaltma piksel boyutlarını azaltır (yeniden örnekleme).

Geçerli görüntü boyutunu hızlı bir şekilde görüntüleme

Belgenin geçerli görüntü boyutunu hızlıca görüntülemek istiyorsanız, belge penceresinin altındaki bilgi kutusunu kullanın.

Photoshop - Akıllı Keskinleştirme ( Smart Sharpen )

Akıllı Keskinleştirme filtresi Keskinliği Azaltma Maskesi filtresinde bulunmayan keskinleştirme kontrollerine sahiptir. Keskinleştirme algoritmasını ayarlayabilir ya da gölge ya da vurgulu alanlardaki keskinleştirmenin miktarını kontrol edebilirsiniz.


(Photoshop CC) Akıllı Keskinleştirme iletişim kutusu
 


(Photoshop CC) Smart Sharpen dialog 
  1. Keskinleştirmenin açık bir görüntüsünü elde etmek için belge penceresini %100 yakınlaştırın.
  2. Filtre > Keskinleştir > Akıllı Keskinleştirme'yi seçin.
  3. Keskinleştirme sekmelerindeki kontrolleri ayarlayın:
    Miktar
    Keskinleştirme miktarını ayarlar. Yüksek bir değer kenar pikselleri arasındaki kontrastı artırarak görünüme daha fazla keskinlik kazandırır.
    Yarıçap
    Keskinleştirmeden etkilenen kenar pikselleri çevreleyen piksel sayısını belirler. Yarıçap değeri arttıkça kenar daha geniş olarak etkilenir ve keskinleştirme daha belirginleşir.
    Paraziti Azaltma
    (Yalnızca Photoshop CC) Önemli kenarların etkilenmemesini sağlayarak istenmeyen paraziti azaltın.
    Sil
    Görüntüyü keskinleştirmek için kullanılan keskinleştirme algoritmasını ayarlar.
    Gauss Bulanıklığı, Keskinliği Azaltma Maskesi filtresinin kullandığı yöntemdir.
    Mercek Bulanıklığı görüntüdeki kenarları ve ayrıntıları algılar ve ayrıntılarda daha hassas keskinleştirme ve keskinleştirme halelerinde azalma sağlar.
    Hareket Bulanıklığı kamera ya da özne hareketinden kaynaklanan bulanıklık etkilerini azaltmayı dener. Hareket Bulanıklığı'nı seçerseniz Açı kontrolünü ayarlayın.
    Açı
    Kaldır kontrolünün Hareket Bulanıklığı seçimine ilişkin hareket yönünü ayarlar.
    Daha Kesin
    (Yalnızca CS6) Bulanıklığı daha doğru şekilde kaldırmak için dosyayı daha yavaş işler.
  4. Gölge ve Vurgu sekmelerini kullanarak koyu ve açık alanların keskinleştirilmesini ayarlar. (Sekmeleri görüntülemek için Gelişmiş düğmesini tıklatın.) Koyu ya da açık keskinleştirme haleleri çok güçlü görünüyorsa, yalnızca kanal başına 8 bit ve 16 bitlik görüntülerde kullanılabilen bu kontrollerle azaltabilirsiniz.
    Soldurma Miktarı
    Vurgulardaki ya da gölgelerdeki keskinleştirme miktarını ayarlar.
    Tonal Genişlik
    Değiştirilen gölgelerde ya da vurgulardaki ton aralığını kontrol eder. Tonal Genişlik değerini azaltmak ya da artırmak için kaydırıcıyı sola ya da sağa kaydırın. Küçük değerler, ayarlamaları gölge düzeltme için yalnızca koyu bölgelerle ve vurgu düzeltme için yalnızca açık bölgelerle sınırlar.
    Yarıçap
    Pikselin gölgeli alanda mı yoksa vurgulu alanda mı olduğunu belirlemek için kullanılan (pikselin etrafındaki) alanın boyutunu kontrol eder. Kaydırıcıyı sola taşımak daha küçük bir alanı ve sağa taşımak daha büyük bir alanı belirler.
  5. Tamam'ı tıklatın.

Photoshop - Bitmap görüntüler

Teknik olarak raster görüntüler olarak adlandırılan bitmap görüntüler, görüntü oluşturmak için resim öğelerinin (pikseller) dikdörtgen bir ızgarasını kullanır. Her piksele belli bir konum ve renk değeri atanır. Bitmap görüntülerle çalışırken nesneleri ya da şekilleri değil pikselleri düzenlersiniz. Bitmap görüntüler fotoğraf ya da dijital resim gibi sürekli ton içeren görüntüler için en yaygın kullanılan elektronik ortamdır çünkü karmaşık gölge ve renk geçişlerini daha verimli şekilde yapabilirler.
Bitmap görüntüler çözünürlüğe bağımlıdır, diğer bir deyişle sabit sayıda piksel içerirler. Sonuç olarak ekranda yüksek oranda büyütme yapıldığında ya da oluşturulduklarından daha düşük bir çözünürlükle yazdırıldıklarında ayrıntıları kaybolabilir ve pürüzlü görünebilirler.


Farklı büyütme düzeylerinde bitmap görüntüsü örneği
Bitmap görüntüler bazen fazla miktarda depolama alanı gerektirir ve belirli Creative Suite bileşenlerinde kullanıldıklarında dosya boyutlarını küçük tutmak için çoğu zaman sıkıştırılmaları gerekir. Örneğin bir görüntü dosyasını mizanpaja içe aktarmadan önce orijinal uygulamasında sıkıştırırsınız.

daha fazlası için...

16 Temmuz 2013 Salı

Ubuntu Server üzerinde grafik arayüz kurulması

Ubuntu Server consol ekranına benzer komut satırı ile giriş yapabileceğiniz şekildedir.
Server yönetimini SSH üzerinden sağlanır ve bu bize güvenlik ve performans kazandırır.
Bundan sıkılmışsanız bir grafik arayüz kurarak server yönetimini kurduğunuz grafik arayüz ile sağlayabilirsiniz, bunun için aşağıdaki komutları kullanabilirsiniz.

İlk önce paket listelerini güncellemek için.
sudo apt-get update
 
Gnome arayüz kurmak için,
sudo apt-get install ubuntu-desktop 

KDE arayüz kurmak için,
sudo apt-get install kubuntu-desktop

Linux Bilgisayar Adı(Hostname) Değiştirme

Eğer kullandığınız bilgisayarda debian veya debian tabanlı bir işletim sistemi varsa bilgisayar adınızı yani hostname i değiştirmek için yapmamız gerekenler:
  • Öncelikle root olarak oturum açmamız gerekiyor.
sudo -s komutunu verin ve şifremizi yazıloruz.
  • ardından komut satırına:
gedit /etc/hostname 

komutu veriyor ve açılan dosyadaki eski adı silip, yerine yeni adı yazıp dosyayı kapatıyoruz.
  • ardından komut satırına:
hostname yeniad komutunu yazıyoruz.
  • son olarak komut satırına:
gedit /etc/hosts

komutu veriyor ve açılan dosyadaki eski adı yeni ad ile değiştirerek dosyayı kapatıyoruz.
Hepsi bu kadar :)

Not: adı geçen dosyaların yazma haklarını chmod komutuyla değiştirmeniz gerekiyor aksi taktirde yaptığınız değişiklikler geçerli olmaz.

11 Temmuz 2013 Perşembe

Ateizm nedir ?

Hangi dini inanış olursa olsun, temelde yaptığı;
belli bir yaşa kadar soyut ve somutu ayırt etme yetisine sahip olmayan çocuklara kendi inanç sistemlerini sistematik olarak vermektir. Bu davranış, inançları kalıcı olarak, nesilden nesile aktarılmayı amaçlar.

Soyut ve somutu ayırt etme özelliğini elde etmemiş bir çocuğa, aslında sizin uçabilme yeteneğinizin olduğunu söylerseniz inanır, dünyanın düz olduğunu ve 5 tanrı tarafından 15 günde yaratıldığını söylerseniz de size inanır. Saçma olan bu düşünceler veya  örnekler çoğaltılabilir fakat bu düşüncelerin tamamı doğru bir ifadeyle hiçbir kanıta sahip olmamasıdır.


Sinirlenerek, “Bu yazı tam bir saçmalık! Dünya allah tarafından yaratılmıştır.” şeklinde düşünebilirsiniz ve fakat acaba, henüz soyut-somutu ayırt edemezken, ihtimalen 13 yaşına gelmemişken dünyanın 15 tanrı tarafından 1 saatte yaratıldığını öğrenseydiniz ve size bu empoze edilseydi, yine de şu an inandığınız düşünceyi mi savunurdunuz acaba ?


Bu pek mümkün görünmüyor. Çünkü, istatistiksel olarak bireyler, yaşadığı ülkede hakim olan dine mensup olurlar.

Yahudiler , “Dünyanın nasıl oluştuğu konusunda bizim inancımız doğru.” diyorlarken ,
müslümanlar da aynı şekilde “Dünyanın nasıl oluştuğunu en iyi bizim inancımız açıklar.” diyor. Tüm dinlerin ortak noktası var ki; bu soru dahil birçok soruya kanıt yoluyla cevap verememeleri.

Çocuklara dini inancın, henüz onlar soyut-somutu ayırt edemiyor iken, -dolayısıyla kendi aklı ile doğruyu aramasına izin verilmiyorken- dini inancın yerleştirilmesinin doğru değildir. Ve reddedilmelidir. Ateisler bu davranışı temelden redderler.


Arthur  Schopenhauer’in Dünya, 15 yaşından küçük çocuklara din dersi vermeyecek kadar dürüst olursa, belki o zaman ona umut besleyebiliriz.” sözü çok çarpıcı bir gerçeği ifade eder.


Eğer seçtiğiniz -veya size öğretilen, empoze edilen- dinin mantığa ve akla uygun olduğunu düşünüyorsanız, çocuklarınızın soyut-somutu ayırt edebilecek yaşa yani kendi varlıklarını doğru sorgulayacak yaşa geldiğinde bırakın kendileri karar verip seçsin, eğer seçme şansı size verilmemiş ben niye seçme şansı vereyim diyenlerden değilsenız bunu mutlaka yapın.


Ayrıca şunu unutmayınız, inancı yayma ve kalıcılaştırma örgütlü dinlerle, devlet  polis ya da asker kuvvetleriyle koruma altına alınmıştır bunu unutmayınız, buna karşılık, varoluşlarını inanç yerine bilimsel temeller ile tanımlayanlar yani genel ve fakat bir o kadar yanlış deyiminizle "inanmayanlar" genellikle tekil, münferit ve örgütsüzdürler ve her an dinsiz diye tanmlanarak fiziksel olarak şiddete kadar uzanan eylemlere belkide ölüme varan eylemlere maruz kalırlar.


Varoluşunu sorgulama-betimleme-inanmama hakkının da bir insan hakkı olarak, biraz zor ama yine de tavizsiz uygulanacağı bir dünya ve ülke umut ediyorum.

Bunlar benim düşüncelerim ve fakat ateizm ile ilgili aşağıda uzun bir yazı ekliyorum, umarım sıkılmadan, az bir sabırla okursunuz.



Ateizm öncelikle yaşadığımız çevrenin işleyişini (fiziksel  dünyanın işleyişini) açıklamada inanç yerine akıl yürüterek (yer yer bilimsel kanıtlara başvurarak) açıklama olarak tanımlanır, yani akıl yürütme yöntemidir.


Bilinenin aksine dinsislik değildir, ateizm dinin karşıtı olarak algılanır, bu düşünsel ve eylemsel olarak sonu iyi olmayan sonuçlar verir ve tarihte bunun binlerce irili ufaklı örnekleri vardır.


Ateist, Tanrı veya Tanrıların varlığını hayal ürünü bulan kişidir. Ateizm bir inanç değildir.

Çoğu zaman yanlış ifade edildiği şekli ile (tanrıtanımaz kelimesinde olduğu gibi) tanrıyı inkar eden kişi hiç değildir.

Çünkü “inkar” varolan bir şeyin reddedilmesi anlamı taşır, oysa ki var olan bir tanrıyı reddetme fikrine atıfta bulunduğu için ateistler tarafından kabul görmez.
Ateizm inanç koşullanmalarını, hayali yaratıkları ve olayları reddeder. Ateist bakış açısıyla tanrının yanı sıra tüm metafizik inançlar ve tüm ruhani varlıklar da reddedilir.

Ateizm sıklıkla “dinsizlik” ile özdeşleştirilse de, Budizmi gibi bazı dinlerde de tanrının varlığına rastlanılmaz.

Bu yönüyle ateizm ile dinsizlik birebir örtüşmez. Deist akımlara bakıldığında da, tanrıya inancın olduğu ancak dinlerin kabul edilmediği görülür.
Ateizm, yaratıcı ve müdaheleci bir tanrıyı kabul eden teizm ile yaratıcı ancak müdahaleci olmayan bir tanrıyı kabul eden deizmden temelde ayrılır.
Ayrıca, tanrının varlığı ve yokluğu konusundaki soruları “cevapsız” veya genel deyimle “cevaplandırılamaz” diyerek cevapsız bırakan Agnostizmden de ayrılır.

Ateizmin ontolojik temeli Materyalizmdir. Başka bir ifade ile Ateizm, “varlık” olarak ölçümlenebilen veya gözlemlenebilen evreni (Fizik Evren) kabul eder.

Burada belirtilmesi gereken nokta, insan algısının ötesinde olan ancak ölçümlenebilen bir varlık veya varlık alanı Fizik Evren’e aittir ve reddedilmez.
Metafizik, ölçümlenip gözlemlenebilen evrenin ötesinde kalan bir varlık alanı iddiasındadır.
Ateizm, evrenin işleyişi ve nasıl oluştuğu ile ilgili açıklama getirmez ancak ateistlerin büyük kısmı ölçüm ve gözlem yöntemiyle bilgi üreten bilimin açıklamalarına başvuruda bulunur.

Günümüzde, Dünya nüfusunun % 2.3’ü kendini ateist, %11.9’u teist olmayan (non-theist) olarak tanımlamaktadır. Bu oran Rusya’da %48’in üzerine çıkmakta, Japonya’da ise %64 ila %65 arasında seyretmektedir. Avrupa Birliğinde oran, %6 ile İtalya ve %85 ile İsveç arasında değişkenlik göstermektedir. Türkiye’de ise oran %2,5-%3 arasındadır.


Ateisler evreni (Fizik Evren) sonsuz olarak kabul ederler, sonsuzluk beraberinde getirdiği sorunlarla uğraşmak yerine onu bilimsel olarak tanımlanacağı zamana bırakır, en yalın haliyle güncel olanı açıklamaya çaba sarfeder.

Örneğin insanın öğrenme üzerine kurulu düşünce sistemindeki öğrenme sürecini kısıtlayan inanç sistemini yerine sorgulama ve yeniden sorgulayarak sürekli bilginin artmasına neden olacak süreçler geliştirir.

Tanrıtanımaz olarak eleştirilere deyim yerindeyse bıkıp usandıklarından bu kısmen felsefi olarak hor görmelere yanıt vermek amacıyla 7 temel başlık altında toplayıp cevap verirler;


İlk neden

Teist fikirde öne sürülen “ilk neden” savına ateistler, bu ilk neden fikrinin Tanrı’ya uygulanmıyor oluşundan ötürü karşı çıkmaktadır. Bu hususta tüm ateistler arasında görüş birliği söz konusudur. Teistler ise, Tanrı’nın “ilk neden” olduğu için Tanrı olduğunu, Tanrı’nın da nedenini düşünmenin kısır döngüye neden olacağından mantıksız olduğunu savunur.

Düzen

Evrenin düzenli ve uyumlu olduğu fikrine ateistler birkaç noktada karşı çıkmaktadırlar. Bunlardan ilki, kaotik evrende düzenli alt parçacıkların olabileceği fikridir. İkincisi, herhangi bir düzenin kesin olarak zeka gerektirdiği görüşünün dayanak açısından yetersizliğidir.
Ahlaksal savlar ve adalet fikri
Tanrı olmazsa ahlak veya adalet olmayacağı savına ise ateistler, bunun sadece insanca bir temenni olduğu ve bir varlığın ispatı için herhangi bir delil niteliği taşımadığı gerekçesi ile karşı çıkmaktadırlar.

Sonsuzluk

Sonsuzluk fikrini insanın kavrayamaması ile sonsuzluğu kavrayabilen bir varlığın var olması arasında nedensel bir ilişki göremeyen ateistler, bu iddianın hiçbir şekilde kanıt içermediğini savunmaktadırlar.

İmam Gazali’nin kanıtı

ya varsa” ile özetlenebilecek bu iddiaya göre inanan insanın kaybedecek bir şeyi yoktur,
ancak inanmayan insan sonsuz hayatı kaybedeceği gibi cehennem azabı ile karşılaşacaktır.
Bu fikir, ateistler arasında “tüccar mantığı” olarak değerlendirilmektedir.
Ateistlere göre, bir şeyin var olması ile değil de bu işten çıkar sağlamaya odaklanan politik anlayışların felsefi açıdan herhangi bir değeri yoktur.

Her şey mümkün olanın en iyisidir

Doğadaki ahenk ve uyum konusundaki teist iddiası konusunda ateistlerin görüşü tamamen doğal seçilimle ilintilidir. Uyumlu olmayanın elenmesi ilkesine dayanan bu olay sonucunda ortaya son derece uyumlu bir yapı çıkmaktadır. Bu olgudan yararlanan ateistler, teistleri “insan burnunun gözlük takmak için yaratıldığı” örneğiyle de eleştirirler.

Mantıksal ve Ontolojik kanıtlar
Mantıksal akıl yürütmelerle Tanrı’nın varlığını ispatlama çabaları olarak kısaca özetleyebileceğimiz bu maddenin en bilinen örneği Descartes’in tanrı kanıtıdır. Bu kanıt, Tanrı’yı düşünüyorsak demek ki o vardır, olmayan bir şeyi düşünemeyiz temeline dayanır. Ateistler bu iddiaya pek çok hayali kahramanla karşılık vermektedirler. Kanatlı at pegasusu, boynuzlu at unicornu ya da Noel Baba’yı da aklımızda canlandırmamıza rağmen gerçek hayatta karşılıklarının olmadığını ifade ederler.

Son sözüm şunlardır;


Sabit inançların reddi

Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in en önemli ortak noktası ve en temel özelliği mutlak bir tanrıya olan inançtır.
Her üç dinde de tanrının evreni yoktan var ettiği ve tüm yaratıklarının üzerinde mutlak hakimiyeti olduğu inancı vardır.
Tanrının yaratıklarından olan insan ise yaratıcısına mutlak bağımlıdır, günahkardır ve hayatı, ancak tanrısının buyruklarını sorgusuz yerine getirdiği sürece bir anlam kazanabilir.
Ateizmin  böylesi bir inanışı reddeder.

Ateizm tanrı düşüncesinin yanı sıra tüm “ruhani varlıklar” düşüncesini de reddeder.

Ruhani varlıklar dini sistemlerin temel direklerini meydana getirdiği için buradan ateizmin tüm din düşüncelerini de reddettiği sonucu çıkar.
Yani ateizm, Yahudi geleneğinini yanı sıra Dinka ve Nuer gibi Afrika din düşüncelerinin de, Roma ve Yunan medeniyetlerinin antropomorfik tanrı düşüncelerinin de, Hinduizm ve Budizmin gibi ruhani kavramlarının da reddidir.

Bununla birlikte çok geniş, tarihi, kültürel, bilimsel ve felsefi temelleri olan ateizmi sadece “tanrı ve din düşüncesinin reddi” olarak tanımlamak yetersiz bir açıklama olur.


Felsefenin temel sorunu, maddecilik ve idealizm

Kelime anlamı olarak maddecilik demek olan materyalizm, madde dışında hiçbir gerçekliğin olmadığını savunan felsefi görüştür.
Ateizmin de en temel felsefi dayanağı olan materyalizm, madde temeline dayandığı için ruh, cin, peri, tanrı, şeytan gibi doğaüstü (madde üstü) tüm düşünce sonucunda oluşan kavramları reddeder.

Maddeci öğretinin geniş kitleler tarafından anlaşılmasına önemli katkıları olan Marksist filozof Georges Politzer maddeciliği, “...belli ilkelerden hareket ederek doğa olaylarını ve bunun doğal sonucu olarak toplumsal yaşamın olaylarını anlama ve yorumlama tarzı...” olarak tarif eder.


Realizm Nedir ?

1 - Realist: Gerçekçi
2 - Realizm akımın savunan  "gerçekçi"
kişi. Hayatın yerleşik konseplerini olduğu gibi yansıtır, hayatı duygularından çok nesnel yargılar ile ifade ederler. Duygusuz insanlar gibi görülebilirler, ancak durum böyle değildir aslında. onlar yalnızca duyguların abartılarak yansıtılmasını gereksiz bulmuş, kişiden kişiye değişen yargılar ile bir yere varılamayacağını görmüşlerdir. Vıcık vıcık romantizme karşı dururlar yine.
3 - Realistler; "varlık somuttur, ide/düşünce nin varlığı nesnel varlığımızla mümkündür" seklinde yaklaşırlar.



Realizm Nedir ?

Realizmin ana düşüncesini, nesnelerinin varoluşları ve neye benzediklerinin, bizden ve bizlerin onlara ulaşmasından bağımsız olduğu meydana getirir. Örneğin güneş sisteminde kaç tane gezegenin olduğu, bizim orada kaç tane olacağını düşünmemize, olmasını istememize veya araştırmamıza bağlı olarak değişmez. Yine elektronların veya güç alanlarının varoluşları veya dayandığı temeller, bizim inandığımız teori olmadan da vardırlar.

Realizm, gerçekle olan uygunluğu ele alır ve gerçek hakkındaki bilgilerimizi insanoğlunun bilmeye ve kavramaya ait kabiliyetlerinin mümkün olan en iyi uygulamalarından sonra inandığı gibi ayrı bir konu olarak tanımlar. Bu durum, özün değişiminden çok görüş açısının değişimidir. Bazı nesnelerin bizden bağımsız olarak var olduğunu düşünüyorsak doğru yargılamanın, kararlarımızın nesnenin yoluyla uyuşması gerektiği fikriyle örtüşmesini düşünmemiz normaldir. Eğer nesne, bizim bilmeye veya kavramaya ait yeteneklerimizle tanımlanıyorsa, gerçek yargılama sadece özelliklerin bize yargılamak için önderlik etmesi anlamına gelir

Realizmde iki değişik karşıt görüş vardır:
1. Realist kimsenin, düşünülen gerçek nesnelerin veya özelliklerin bizim deneyimlerimize nasıl bir katkısı olduğunu hesaba katmadığıdır.

2. Realistin inandığı nesnelerin veya özelliklerin inanılmaz olduğudur. Realizme karşı olanların stratejilerini iki madde altında ele alabiliriz :
a. Gerçekçi veya potansiyel, var olmayan fikirlerin düşünülen benzeyişine karşı çıkar. Böylece, ahlaki ve estetik kararların farkını hissederiz, örneğin, kararların şartların görünüşüne ve gözlemcinin durumuna bağlı olması kavramı.
b. Benzeyişi kabul eder. Fakat, bunu, nesnelerin bağımsız yapısından ziyade, bizim yapımızın benzerliğinden ortaya çıkmış olarak açıklar. Bundan dolayı, ahlaki tarafsızlığın aslında bir öznellik olduğu tartışılmaktadır. Bu durum, dünyada, bağımsız ahlaki özelliklerden ziyade insanın psikolojik tepkilerinin bir sonucudur ya da sınıflandırmanın değişik dillerdeki düzenleri arasındaki benzerlik, gerçek evrenselliğin bizim üzerimize uyguladığı zorunluluğun değil insanın temel ilgilerinin bir sonucudur. Kant, zamana ve mekana bağlı olarak değişen çevremizin deneyiminin bile kendi içinde dünyevi doğası olmayan veya diğer varlıkların kanuni olarak tepki gösterdikleri şeylere bir insan tepkisi olduğunu savundu. Buna göre, benzeyiş tartışmasının çok soyut bir realizm kurmak için kullanıldığı düşünülebilir.



Realizmin Tarihsel Süreci


İlkçağda Realizm

Her insan çevresinde, bilinçten bağımsız bir dünya olduğunu bilir. Taşları, toprakları, ağaçları vb. var eden insan bilinci değildir. Çünkü bunlar dünyada insanlar var olmadan önce de vardı. Dünya milyarlarca yılını bu doğal varlıklarıyla birlikte insansız yaşadı. İlk insanların gerçekçilik anlayışına “ kendiliğinden gerçekçilik ” ya da “ çocuksu gerçekçilik ” denir. Bu anlayış sağlamdır ancak güçsüz yanları da vardır. Birincisi ,öz’le olguyu özdeşleştirmesidir. İkincisi ise dünyanın varlığı sorununu önemsemeyişidir. Bunlara rağmen felsefe de çocuksu anlayış özdekçi felsefenin, bilgini ve bilimin temellerini oluşturmuştur.

Gerçekçilik çoğu insanın benimsediği, kendiliğinden ortaya çıkan bir görüştür. Algılarımızın gerçek dünyayı kavradığını ve bize bilgi verdiğini tabii olarak, yani kendiliğinden düşünürüz. Gerçekçilik, bir felsefe doktrini olmadan önce yani başlangıçta bir hakikatti. Gerçekçilik felsefenin ortaya çıkışında bir çeşit tabiat bilgisi niteliğine bürünmüştür. İlkçağın filozofları (mesela Empedokles), evrenin mahiyetini ne olduğunu soruyor ;alemi oluşturan unsurlar ( toprak, su, ateş, hava ) ele alıyor ve inceliyorlardı. Demokritos’un atomculuğu da , eşyanın mahiyetinin ne olduğunu açıklamak için bir teoriydi. Felsefe , başlangıçta tabii olarak bilimin uzantısı sayılıyordu. Bilginin kapsamı meselesi, daha sonraları Platon tarafından ortaya çıkarıldı ve gerçekçilik ancak o zaman hakiki bir felsefe doktrini haline geldi.

Antikçağda Realizm

Nesnel gerçeği gerçek saymama anlamındaki ortaçağ gerçekçiliğinin tohumları antikçağ Yunanlılar tarafından atılmıştır. Elea öğretisi, Platon ve Aristotales bu anlamdaki gerçekçiliğin kurucusudur. Bu anlayışa göre gerçek, bireysel olan değil, tümel olandır. Tümellerse ancak bireysellerde varolabilirler, kendi başlarına bir varlıkları yoktur. Gerçek “ bağımlı varoluşu değil, bağımsız varlığı olandır ”. Dünyada olan tüm bireysellikler varlıklarını başka bir varlığa borçludurlar, bu yüzden gerçek değillerdir. Tümellerse bağımsız bir varlığı olanlardır, bundan dolayı gerçektirler. Varoluşları bulunan bireysellikler gerçek değildirler, görüntüdürler, varoluşları bulunmayan tümellerse gerçektirler. Antikçağ da bu idealist savın sahibi Aristotales’tir.

Eleacılarla Platon bu savın tomurcuğunu taşırlar.

Felsefi Gerçekçilik

Burada ruhçu gerçekçilik ile maddeci gerçekçiliği ayırmak gerekir. Ruhçu gerçekçiliği Platon öne sürmüştür. Zihnin ele aldığı fikirler ,bizim varlığımızdan bağımsız ve duyusal eşyanın gerçekliğinden farklı ve ayrıdır. Bu idealar, “hatırlama” yoluyla edindiğimiz bilgiden önce kavranabilir bir dünyada bulunur. Bu gerçekçilik tümellerin gerçekçiliğini kabul eden bir doktrin tarafından ortaçağ da daha da geliştirildi.

Maddeci Gerçekçilik

Çocuksu gerçekçiliğin felsefi açıdan haklı çıkarılmasıdır. İki aşamada ortay çıkar. Birincisi tüm bilgimizin duyusal deneyden hareket edilerek gelişmiş ve meydana gelmiş olduğunu ileri süren ampirist bir teorinin kurulmasıdır. İkincisi ise gerçek eşyaya özdeş olarak düşünülen bilginin temelleri hakkında maddeci bir teorinin ortaya çıkmasıdır. Maddeci gerçekçiliğin belli başlı örneklerinden biri marksist bilgi teorisidir. Marksist bilgi teorisine göre fikirlerimiz , bize, kendinde gerçek hakkında bilgi verir. Çünkü bu fikirler gerçek dünyanın yansılarıdır.

Ortaçağda Realizm

Eleacılık, Platon ve Aristotales temeline dayanan ortaçağ gerçekçiliği, bilimsel gerçekçilik anlayışına tümüyle ters bir anlam taşır ve nesnel gerçekliğin gerçek olmadığını, asıl gerçekliğin düşünce ürünleri olduğunu ileri sürer. Tümeller gerçektirler ve tümel nesneden öncedir. Tümeli gerçek saydıklarından ötürü gerçekçi adını alan düşünürlerin savları altında, Roma Katolik Kilisesi'nin evrensellik savı yatar. Hristiyanlık, başta Tanrı kavramı olmak üzere bütünüyle tümellere dayanır. Tümeller gerçek sayılmazsa Tanrı’nın da gerçek sayılmaması gerekir. Kırmızı bir addır ve ancak kırmızı bir çiçekte veya böcekte varlaşır, evrende bir özneye yüklenmeksizin kendi başına var olan bir kırmızı yoktur.

Varlık olgusal değil mantıksaldır; bu yüzden de varoluş gibi bilincin dolaysızca karşısında olan değil, tam tersine bizzat bilinç ,düşünce, zihin ya da us olgusal , bireysel ve öznel değil, tam tersine ,soyut, evrensel ve nesneldir. Gerçek, nesnel düşüncedir. Bu yüzden de gerçek , varoluşu bulunmayan bu mantıksal varlık, her şeyin kaynağıdır ve evrenin ancak onunla açıklanabileceği bir ilk ilke ya da son erektir.

Ortaçağ felsefesinde, önce , tümellerin bireylerden ayrı ve daha yüksek bir varoluşa sahip olduklarını öne süren radikal kavram realizmi egemen olmuştur. Patristik felsefesinin büyük düşünürü St.Augustinus , hem Platon’dan miras alınan radikal kavram realizmini savunmuş ve hem de bu görüş üzerinde görünüşte önem taşıyan birtakım değişiklikler yapmıştır . Buna göre ; tümeller , Platon’da olduğu gibi , tikellerden ayrı ve bağımsız bir biçimde varolan formlar olarak değil de , Tanrı’nın zihnindeki ideler olarak düşünülmüştür.

Bu realist görüşe , ilk olarak 11. yüzyılda Roscellinus tarafından karşı çıkılmıştır. Roscellinus , cins isimlerin yalnızca bireyleri gösterdiğini, tümellerin yalnızca dilsel ya da sözel bir statüsü olduğunu iddia etmiştir . Bu tümel görüşü ,felsefede nominalizm olarak bilinir. Nominalizmin en önemli avantajı varlık bakımından sağladığı tasarruftur. Bu görüş ayrı bir tümeller dünyasını varsaymanın gereksizliğini göstererek , filozofu yalnızca “şu” diye gösterdiğimiz bireylerin varoluşuna sevketmiştir. Bundan dolayı , nominalizm felsefe tarihinde popüler bir görüş olarak , etkisini hep korumuştur.

Bununla birlikte, Ortaçağda Roscellinus’un nominalizmine, yalnızca, dine ve teolojiye sağladığı destekten dolayı kavram realizmini benimseyen filozoflar tarafından değil, fakat “aynı sözcüğün , farklı şeyler için nasıl kullanılabildiği” sorusunu yanıtlama çabası içinde olan düşünürler tarafından da karşı çıkılmıştır. Sözü edilen soru, 12. yüzyılda, Champeaux’lu William ve Abelardus tarafından ele alınmıştır. Bu düşünürlerden , William tümeller konusunda , kavram realizminin savunuculuğunu yapmış ve aynı sözcüğün , bir bakımdan özdeş olan birçok farklı şey için kullanılabildiğini öne sürmüştür. Buna göre , bireyler çokluğuna yayılan bu karakter , gerçek bir tümeldir; aynı tümelden pay alan ve bundan dolayı aynı türün üyesi olan bireyler ise, birbirlerinin aynıdırlar.

Günümüzde Realizm

Yeni gerçekçilik, yeni Tomacılık, kişilikçilik, varlıkbilimcilik vb. gibi nesnel düşünceci öğretiler hala ortaçağın gerçekçilik anlayışını sürdürmektedir. Yeni gerçekçilik, ortaçağ gerçekçiliğinin savlarına, bir yenilik olarak tümellerin gerçek oldukları halde zihinsel olmadıkları savını katmışlardır. Kimi çağdaş matematikçiler de matematik kavramların insan bilinci dışında gerçekten var olduğunu ileri sürmekle aynı geleneği izlemektedirler. Bunların dışında gerçekçilik, varlığın bilinçten bağımsız olarak var bulunduğunu dile getirir ki Marksçılık bu anlamda bir gerçekçiliktir.

Marksçı gerçekçilik, insanların bütün yaratıcı eylemleriyle , oluş halindeki gerçeğe ve aynı zamanda da kendi oluşmalarına katkıda bulunmalarıdır.



Realizmin Çeşitleri

Realizmin pek çok farklı şekli ortaya çıkmıştır. Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Nesnelerin varoluşlarının insan zihninden bağımsız olduğunu öne süren teoriler:

Ontolojik Realizm

Gerçekliğin yapısını ve doğasını varlık, oluş, değişme, zaman , mekan, öz, zorunluluk, yokluk, edimsellik gibi kategorileri kullanarak, kapsayıcı bir tarzda açıklamaya çalışan felsefe türüne denir. Ontoloji, varlığın temel ilkelerini konu alınarak, bir kategoriler öğretisi ortaya koyar. Bu şekilde nihai ve en yüksek gerçekliğin, mutlak varlığın yani bir olanın, ideaların doğasını ifade etmeye, dış dünyadaki şeylerin varoluşları için söz konusu gerçekliğe nasıl bağlı olduğunu göstermeye çalışır. Buna göre ontoloji var olmanın ne olduğunu ,varolmanın ne anlama geldiğini konu alır ve çeşitli şeylerin ,örneğin düşüncelerin ,matematiksel nesnelerin ,tümellerin, algının nesnelerinin hangi anlam içinde varolduğunu araştırır.

Kavramsal Realizm

Kavram, bir şeyin, bir nesnenin zihindeki ve zihne ait tasarımına; soyut düşünme faaliyetinde kullanılan ve belli bir somutluk ya da soyutluk derecesini sergileyen bir düşünce , fikir ya da ifadeye verilen ad.

Kavramsal Realizmi ise tümellerin, genel kavramların insan zihninden ve insanın bilgisinden bağımsız bir biçimde varolduğunu, tümellerin, onların bilincine varacak, bilgisine sahip olacak zihinlerin hiç var olmaması durumunda bile var olacağını savunan görüş. Bu görüşün en büyük temsilcisi ünlü Yunan filozofu Platon’dur.

Bilimsel Realizm

Bilimsel teoride gözlenebilir olağanüstü şeylerin gerçek olduğunu açıklamak için varsayılan, elektronlar gibi kuramsal varlıkların bağımsız olarak var olduğunu söyleyen görüştür.

Şekilsel Realizm

Düşüncelerimizden ve dilimizden bağımsız ve gerçek olan şekilsel gerçeklerin olduğunu savunan görüştür.

Ahlaki Realizm

Bizim inançlarımızdan ya da davranışlarımızdan bağımsız, ahlaki gerçeklerin olduğunu söyleyen görüştür. İlahi ya da insani kanun yapıcılarının isteklerinden bağımsız olan ahlaki gerçeklerin olduğunu kabul eden görüştür.

Anlamsal Realizm

Bizim için hangisi olduğunu bilmemizi sağlayacak bir yol olmamasına rağmen her ifade edici beyanat kesin bir gerçeklik değerine sahiptir. Bu fikrin zıttı, basitçe antirealizm olarak tanımlanır ve buna göre de hiçbir şekilde doğruluğu kanıtlanmamış gerçekler hakkında konuşmanın bir mantığı yoktur; bir beyanat açıklamaları garanti edilerek anlamları mevcut olmadıkça doğru ya da yanlış olarak söylenemez.

Epistemolojik ( Bilgi Kuramı ) Realizm

Bağımsız dünyanın, evrenin bir parçası olan nesnelerin ve niteliklerin zihinsel olarak algılanarak var olduğunu kabul eden görüştür.

Politik Realizm

Üç düşünceye ayrılır :
1.Politika çalışmalarına deneysel yaklaşım,
2.Politikanın mümküniyetin sınırları içinde olması gerektiğini savunan düşünce. Bu düşüncenin realistleri, var olan şartlar tarafından kabul ettirilen sınırlamaları kabul etmeye meyillidirler.
3.Ahlaki düşüncelerin politik kararlara karşı ilgisiz olması gerektiği düşüncesi.

Hırka

Annemin ördüğü on yıllık hırkayı hala giyiyorum. Nedeni basit, benim için manevi bir yanı var. Eski de olsa giyince kendimi güvende hissediyor ve üşümüyorum.

Çoğu insan bu duyguyu yaşar. Yada sadece ben yaşıyorum. Kendini güvende hissetmek duygusu dünyada yaşayan her canlı tür için var olma güdüsü kadar eski bir duygu.

Aynı zamanda yaşamın komik yanı da. Kendini güvende hissetmek kolay elde edilecek bir duygu da değil. Komik bulmamın nedenini ise şöyle açıklayabilirim. Kendini güvende hissetmek için çabalarsın, mücadele edersin, sonunda kazanırsın ama çok çabukda kaybedersin. 
Çünkü kendini güvende hissetmek için biri veya birilerine de güvenirsin aynı zamanda. Biri veya birileri güvenini boşa çıkarırsa tekrar aynı konuma gelirsin. Belki kendine olan güvenin kaybolmaz ama tekrar kendini güvende hissetmek için çabalama devri başlar. 

Birine güvenmen kendine güvenmenden yola çıktığı için bazende kendine olan güvenin azalabilir. İşte tıpkı hırka gibi giydiğinde kendini güvende hissi verir çıkardığında ise bu duygun kaybolabilir. Belki hırka seni ısıttığı için üşüdünmü başka bir ısıtacak giysi giyebilir ve ısınabilirsin. Ama hırkanın verdiği güvene ulaşamıyabilirsin.

Güven adında bir arkadaşım vardı birgün adını niye güven koymuşlar senin diye sorduğumda laf olsun diye demişti. Gırgır biriydi. Ama sonradan düşündüğümde sanırım laf olsun diye çok şey yapmaktayız sonucuna vardım. Bazen evin içinde konuşacak birilerini bulamadığımda laf olsun diye kedimle veya çiçeklerimle konuşuyorum. Deli olmadığımı biliyorum. Hatta bundan eminim.

Ama kedim ve çiçeklerimle sohpetim bittiğinde kendimi, kendime gülmekten alamıyorum. Uzun zaman bunu niye kendime yapıyorum diye düşündüm, bulamadım.. Hani birini seversiniz ve onu anlamaya çalışırsınız. Ne kadar anlamaya çalışırsanız çalışın asla onun karanlık bir yüzü olduğunu göremezsiniz. Karanlıktır çünkü bilemezsiniz. O başkasıdır sizin için. Oysa tanıdığınız yüzü ne kadar da sevimlidir. 

Tıpkı aşkın iki yüzü olduğu gibi, biri sevgi biride nefret gibidir. Siz sevgi yüzünü görürsünüz. Nefret yüzü ise korkutucudur. Soğuk bir günde dondurucu bir rüzgar gibi benliğinize işler. Kişiliğinizi ezer. Belkide hiç olmaması için dua edersiniz. Taki o ana kadar tanrıya inanmadığınız gibi öteki yüze de inanmazsınız. İşte o zaman birşeylerden vazgeçmenin bedeli ile yüz yüze gelirsiniz. Ya korkularınız sizi ele geçirecek ve yönetecektir yada korkmadan öteki yüzle karşılaşıp göz göze geleceksiniz. 

Ayın karanlık yüzüne, gördüğünüz aydınlık yüzden yansıyan düşünceleriniz size binlerce hayal kurdurabilir. Ya bu hayallerle yetineceksiniz veya ayın karanlık yüzüne bakmak için oraya gideceksiniz. Seçim sizin. Ama bir tafsiyem var. Yüzleşirken kendinizle de yüzleştiğinizi asla unutmayın. Bundan kurtulmanın tek yolu var yüzleşmemek. Yürekli biriyseniz bundan kaçınamayacağı gerçeğini görebilir ve buna uygun davranabilirsiniz. Kimbilir belkide mutlu olabilirsiniz. Kendinizi tanıma fırsatı da bulabilirsiniz. Ve mutlaka bulacağınıza inanıyorum. 

Hep merak etmişimdir, biri veya birileriyle yüzleşmekten korkumuz nerelerden geliyor. Bizi bundan korkutan ne. Kendimizi binlerce irili ufaklı yalan veya hayal mahsülü sözcüklerle niye kandırırız. Uygarlığın bize sunduğu felsefi veya sosyal bir hastalık mı bu. Sanat ve edebiyatın hayal ürünü üzerine kurulu gerçeği bize duygu yüklü yalanlar mı veriyor. Her adımımızda ne olmamız konusunda ahkam kesen toplumsal gereklilikler üzerine kurulu gündelik yaşamın içinden aklımıza, zihnimize sokuşturulan fikirler kendimize yalanlar mı üretmemizi sağlıyor.

Uygarlığımızın getirdiği zenginlik, iç dünyamızda yarattığı yıkıcılığı farketmemizi engelliyor gibi. Yıkıcılığın ve şiddetin üzerine kurulu bir uygarlığımız var. Açlık ve yoksulluk sınırında insanların varlığını gittiğimiz bir film ile veya kendimize söylediğimiz bir yalanla örtebiliyoruz. Tıpkı onu neden seviyorum yerine onu seviyorum sözleriyle kendimizi kandırdığımız gibi.

Bazen aklımızla düşünüp hayatın bize rest çektiğini duyarız. Durup düşündüğümüz an son gelir. Düşünmeden restini görürüz yaşamın. Tek riskimiz biri veya birilerini kaybetmektir. Risk almadan yaşamanın anlamı yoktur. Uygarlığımızın öğrettiği iyi şeylerden biridir risk. Ama riskin olumsuz yanlarını da hiç görmezden geldiğimiz de oluverir. Kaybettiğimizde, kızgınızdır, öfkemizi en sevdiğimiz insanlara yönlendiririz. Baktığımız pencereden gördüklerimiz azdır. Ama bize yetiverir. Gördüklerimiz bize yeni gelir. Ama edebiyat romanlarında binlerce örneği vardır gördüklerimizin.

Okuruz, ne kadar çok okursak o kadar çok bilgileniriz. Ama kendi yaşamımız üzerine düşünme fırsatı geçtiğinde elimize, bu bilgileri elimizin tersiyle iteriz.
Yüzümüzü gökyüzüne çevirip yıldızları saymakla vakit geçireceğimize, parlaklıkları ve üzerimizde bıraktığı duygularla içimiz dolar. Oysa yıldızların bize sunduğu duygu yükü binlerce yıldan beri yaratılan uygarlığın yüküdür. Bunun hiçte kötü bir yanı yok. Hatta insanı rahatlatan ve mutlu eden bir yanı var. Zaten gündelik yaşam içinde kaybolmuşluğumuz bize içinde yaşadığımız kültürü sorgulama yeteneği vermiyor ki. 

Tam bir teslimiyetçi durum söz konusu. Biri veya birileri ile kültürümüzün olumlu veya olumsuz yanları üzerine sohpet etme şansı hemen hemen yok gibi. Günlük kaygılarla yaşamını sürdüren ve bunu altında stres ile yüklenen insanlarla kültürümüzü tartışamıyorsunuz. Tartışmaya kalktığınızda size deliymişsiniz gibi bakıyorlar veya soyutlanıyorsunuz. Hak vermemek elde değil.

Muhtemelen bindokuzyüzdoksan da yazılmış